4 Mayıs 2014 Pazar


Ne kadar kolay kanıya varıyoruz hiç tanımadığımız insanlar hakkında.
Hemencecik bir etiket yapıştırıveriyoruz. 
Bu insan şöyle, yada böyle, bazen de şöyleböyle.
Bir peynir alırken yağ oranına bakıyorken, suyun ph değerine dikkat etmeye çalışırken, insanın özelliklerine ayrıntılarına hiç dikkat etmiyoruz. Onu adıyla, ırkıyla, kökeniyle, tarihiyle yargılayıveriyoruz.
O kişinin düşüncesini bilmeden, duygularını, yaşadıklarını, acılarını bilmeden hemen kararımızı veriyoruz.
Yoksa insanlar bizim için bir peynir kadar su kadar değerli değil mi?
Niçin onların hikayeleriyle ilgilenmiyoruz?
Niçin kendi hatalarımızı görmüyoruz da başkalarının hatalarını büyütüp duruyoruz?
Ya da en kötüsü, niçin kendi hatalarımızı kabullenmeyip normalleştiriyoruz?
Bize haklı olduğumuzu düşündüren ne? Bu nasıl bir ego nasıl bir ön yargı...
Ön yargılarımız aklımızın, mantığımızın hatta vicdanımızın körelmesine nasıl sebep olabiliyor..
Kim veriyor o gücü ön yargılarımıza?
Bir bebek masumdur, melektir der hemen hemen herkes.
Peki o bebek kaç yaşına gelince gözümüzde masum olmaktan çıkar, onu bir düşman olarak görmeye başlarız?
Ve nasıl olur bu...
İnsanların yüreği, vicdanı değil de neden etiketleri önemlidir bu kadar!
Mesela bir arkadaş edindiniz, ailenizin çevrenizin ilk sorduğu soru ''nereli'' olur.
Ona göre bir karar verir ve o kişinin iyi veya kötü olduğunu kodlarlar kafalarına.
Bir yerde doğmak, o kişinin yüreğini vicdanını nasıl etkiler?
Bir insan kötüyse kötü mü doğmuştur? Ya da kötü bi yerde yaşayan herkes eninde sonunda kötü mü olur, veyahut neye göre kime göre kötüdür bu yerler???
Tamam tamam çok dolaylandırdım konuyu...
Uzattım sakız ettim lastik ettim daha da uzar ve ne demek istediğimi anlatamam diye korkmuyorum da, okumaktan vazgeçersiniz de demek istediğim sizin tarafınızdan kavranmaz diye korkuyorum.
Zira okumanız kadar anlamanız ve hak vermeniz de önemli benim için.
İnsan kalan yanımızı ya da kalamayan yanımızı anlatıyorum size...
Nereli diyorduk.
Çok önemlidir bu soru. Hemen hemen herkes bu soruyla başlar muhabbete ve hoşlanmadığımız bir ilde yaşıyorsa ya da sevmediğimiz bir ırkın bir yörenin insanıysa muhabbeti derinleştirmeyiz. İlk baştaki tanıma isteğinin yerini kaçıp gitmek isteği alır.
O kişi adam mı öldürmüş, arsızlık soysuzluk mu yapmış, canınıza mı kast etmiş ki suratınızı ekşittiniz demek gelmez mi içinizden???
Benim gelir...
Mesela annenize babanıza benim ermeni bir arkadaşım var deyin bir çoğunun suratı asılır hoşlanmazlar. Karşılarında bir tek kişi var ama o kişi sanki koca bir düşman ordusunu temsil ediyordur o anda.
İstemezler, bula bula bunu mu buldun arkadaş olarak derler..
Ya da türkçü geçinen bir çevrede kürt bir arkadaştan hoşlanmazlar. Hele bide yanınızda kürtçe konuşsa bir iki kürtçe şarkı paylaşsa aman aman! Terörist ilan ederler.
Halbuki o da bir zamanlar bebekti. Masumdu. Onu kundaktayken görseniz yüzünüzde istemsiz bir gülümseme olurdu, severdiniz, içiniz kaynardı. Ama şimdi karşınızda boylu poslu, belki meslek sahibi, bilinçli bi insan varken size düşman gibi görünüyor. Neden?
Annesinin babasının konuştuğu, öğrettiği dili konuşuyor diye mi? 
Peki annesinin babasının ne suçu var? 
Onlar da annelerinin babalarının konuştuğu dilleri konuşmuyor mu şimdi? 
Bir insanın dili farklı olursa yüreği farklı mı atar vicdanı başka mı konuşur?
Çok ilkel, çok ırkçı çok faşist bir düşünceden bahsediyoruz. Ama böyle düşünen o kadar çok insan o kadar çok genç var ki...
Acıyorum...Gün geçtikçe insan yanımızı kaybediyoruz, kutuplaşıyoruz.
Herkes sizinle aynı görüşte aynı inançta olamaz ki.
Farklılık olacak ki zenginlik olsun.
Siyah olmasaydı beyazın ne anlamı olurdu? Beyazın beyazlığı en çok siyahın yanındayken belli olmaz mı?
İyinin yanında bir de kötü olacak ki iyiyle kötü ayırt edilebilsin. İyinin anlamı olur muydu kötü olmadan?
Dünya bu kadar büyükken, paylaşamamak niye? Sığamamak niye! Düşmanlık niye?
Kim ne derse desin. 
Ben çocuğuma ilk başta insan olmayı öğreteceğim. İnsanları kıyafetlerine ya da değiştiremeyeceği kalıtsal özelliklerine göre değil de yüreğine, vicdanına göre değerlendirecek ona göre sevecek.
Onu başımdan atmak için hiçbir altyapısı olmadan nasıl biri olduğunu bile bilmediğim bir cami hocasına emanet etmeyeceğim. Kuran kursları ve anlamadığı arapça sureler yerine adil olmayı öğreteceğim.
İnsanları suçlamak yerine dinlemeyi, empati kurmayı öğreteceğim. 
Onunla resimler yapacak, onunla oyun oynayacağım ve onun da hiçbir arkadaşını hiçbir çocuğu kötü görmeden birlikte kardeşçe oynamasını sağlayacağım...
Onun arkadaşlarına memleketlerine göre değer biçmeyeceğim. Ona her ne olursa olsun insanları küçümsememesi gerektiğini öğreteceğim. Yanlışları söylemek yerine doğruları göstereceğim. Suçlamak yerine empati kurup anlamasını öğreteceğim.
Büyüdüğünde onun seçtiği arkadaşlara, onun sevdiği insanlara saygı duyacağım.
Onu sürekli uyararak tedirgin etmek paranoyak etmek yerine, ona hiç çaktırmadan güvende olup olmadığını kontrol edeceğim. İyiyle kötüyü doğruyla yanlışı ayırt edene dek onun özgüven kazanması için elimden geleni yapacağım.
Bir gün bir yahudiyle, bir arapla, bir siyahla, bir hristiyanla bir lazla bir çerkezle bir kürtle ya da bizim etnik kökenimizden farklı her kimle evlenmek isterse istesin onun yanında olacağım. Sevdiği insanın kökenini değil vicdanını sorgulayacağım.. 
Bir kızım ya da oğlum olursa, ona adil olmasını, iyi yürekli ve merhametli olmasını öğreteceğim... Hiçbir hurafeye inanmadan, hiçbir basmakalıp kafatasçı ırkçı, faşist düşünceden etkilenmeyecek aklıyla sorgulayacak yüreğiyle tartacak gerektiğinde mantığını gerektiğinde duygularını kullanabilecek vicdanlı bir çocuk bir birey olmasını sağlayacağım..
Ona okumayı sevdireceğim mesela. Hayvanları sevmesini sağlayacağım. Her ne olursa olsun şiddetten yana olmamasını söyleyeceğim. Ve davranışlarımla ona örnek olacağım.. Küçük Prensi okutacağım, Küçük Kara Balığı okutacağım, ona masallar anlatacağım çokça. Ama gerçekten de uzaklaştırmayacağım. Hayatın masallardaki gibi olmadığını öğreteceğim ki ilerde hayal kırıklığı yaşamasın. Ama hayatını güzelleştirmenin elinde olduğunu da söyleyeceğim...
Bir çocuğum olursa onu çok seveceğim... Evrenin sadece insanlar için olmadığını anlatacağım. Tüm canlıları sevmesini şefkat duymasını ve bundan mutluluk duymasını sağlayacağım..
Çocukları sevgiyle büyütmeli ki onlar büyüyüp birer devlet erbabı, birer yönetici, patron, işçi, doktor, öğretmen olduğunda belli toplulukların haklarını savunduğunda adaletli ve vicdanlı olabilsinler..
Bir toplumu eğitmek çocukları eğitmekle mümkün olur.. Bugünün çocukları yarının anne babaları değil mi?
Ne uzun anlattım...
Yazının bu noktasına kadar kaç kiçi beni okumuştur bilmiyorum..
Ya da kaç kişi hak vermiştir..
Kaç kişinin yüreğine hitap edebildim, ya da kaç kişi benim gibi hissediyor bilmiyorum..
Ama şunu söylemek istiyorum ki,
dili dini ırkı inancı geleneği göreneği ne olursa olsun ben yüreğinde merhamet olan tüm ''insan''ları seviyorum..
İyi ki varsınız hepiniz!
:)